23 Ocak 2016 Cumartesi
Acımasız iş hayatı nereye kadar?
Çalışma hayatı günden güne çoğumuz için zorlaşıyor ve durum pek de iç açıcı değil. Giderek yoğunlaşan iş temposu, insanüstü iş yüklenmesi, rekabet, primler, promosyonlar ve tabi ki bir türlü gelmek bilmeyen terfiler. Ne yaptığımızın ve kalitesinin yeteri kadar sorgulanıp sorgulanmadığı ise tam bir muamma. İşler yetişsin (yetişiyor görünsün) de nasıl olursa olsun. Acımasız bir hiyerarşi altında en altta ezilen emekçi çalışanlar. Esas işi yapanlar fakat karşılığını alamayanlar. Üst tabakanın gelirine gelir, ünvanına ünvan katmasından başka bir işe yaramayan bireyin psikolojisini alt üst eden adeta hayattan soğutan iş yoğunluğu. Seneler geçmesine aynı yıl mezun olan arkadaşları terfiler alırken yerinde sayan gerçek emekçiler. Neden? Çünkü ağzı laf yapmıyor çünkü kendini anlatamıyor (pazarlayamıyor). Çalışıyor çabalıyor ama hep bir sonraki terfi dönemini beklemek zorunda kalıyor. Peki durum nereye kadar böyle devam edebilir?
Elbette bir yerde artık bıçak kemiğe dayanıyor ve insan isyan ediyor. Bu isyanın en kötü hali etraflıca düşünülmeden hemen verilen istifa oluyor. Oysa bireyin tüm bu durumlara dur diyebilmesi biraz da kendi elindedir. Karşısındakiler acımasız ise kendi yaşam alanını ve emeğini korumak için birey gerekeni yapmalıdır. Sürekli kendini sömüren bu anlayışa dur diyebilmeli, gerekirse üzerindeki işleri bitirmeden yeni iş kabul etmemeli, haddini aşan ve karşılığı olmayan fazla çalışmalara direnebilmelidir.
Çalışanların tümü bu tepkileri ortaya koyabilse işverenler de geri adım atarak olması gereken insani seviyelere geri dönecektir. Biraz daha fazla zam ya da erken terfi alabilmek için işverinin gözüne girmek isteyen ve iş arkadaşlarının emeklerini hiçe sayan "ben yaptım" odaklı bireyler ya da sessiz kalıp aslında zulme "evet" diyen bir kesim çalışan olmasa.
Çalışma koşullarında iyileşme olmasa da tüm kapılar aslında sizin için açık. Hiçbir yerde zorla çalışmak zorunda değilsiniz. Dünyada bir tek sizin çalıştığınız işyeri yok. Değişimden korkmayın. Değişim zorlu bir süreç ama sonuçları bulunduğunuz konumdan çok çok daha iyi olabilir. Yeter ki bilgili, donanımlı, işini severek yapan ve kendini sürekli geliştiren bireyler olmaya çalışalım.
Yazıyı oku ...
Elbette bir yerde artık bıçak kemiğe dayanıyor ve insan isyan ediyor. Bu isyanın en kötü hali etraflıca düşünülmeden hemen verilen istifa oluyor. Oysa bireyin tüm bu durumlara dur diyebilmesi biraz da kendi elindedir. Karşısındakiler acımasız ise kendi yaşam alanını ve emeğini korumak için birey gerekeni yapmalıdır. Sürekli kendini sömüren bu anlayışa dur diyebilmeli, gerekirse üzerindeki işleri bitirmeden yeni iş kabul etmemeli, haddini aşan ve karşılığı olmayan fazla çalışmalara direnebilmelidir.
Çalışanların tümü bu tepkileri ortaya koyabilse işverenler de geri adım atarak olması gereken insani seviyelere geri dönecektir. Biraz daha fazla zam ya da erken terfi alabilmek için işverinin gözüne girmek isteyen ve iş arkadaşlarının emeklerini hiçe sayan "ben yaptım" odaklı bireyler ya da sessiz kalıp aslında zulme "evet" diyen bir kesim çalışan olmasa.
Çalışma koşullarında iyileşme olmasa da tüm kapılar aslında sizin için açık. Hiçbir yerde zorla çalışmak zorunda değilsiniz. Dünyada bir tek sizin çalıştığınız işyeri yok. Değişimden korkmayın. Değişim zorlu bir süreç ama sonuçları bulunduğunuz konumdan çok çok daha iyi olabilir. Yeter ki bilgili, donanımlı, işini severek yapan ve kendini sürekli geliştiren bireyler olmaya çalışalım.
İstanbul'da iş hayatı neden giderek daha da zorlaşıyor?
İstanbul'da çalışmak aslında çalışmaya çalışmak. İstanbul'un sınırlarının ucu bucağı olmamasından dolayı iş için artık sadece karşı yakalarda çalışmıyor Gebze'ye Çatalca'ya Çerkezköy'e gidip geliyoruz. Sabah erkenden kalkıp farklı yakadaki ya da ildeki işyerinize öncelikle ulaşmaya çalışmakla başlıyor mücadelemiz. Her gün 2-3 saatimiz serviste geçiyor. Toplam fazla mesai yapmıyorsak (buraya dikkat fazla mesai yoksa diyorum :) ) en az 12 saatimiz ev dışında yani iş için geçiyor. Geriye kalan sürenin 8 saatini uykuya ayırsak 4 saat kalıyor. Bu 4 saatte yemek mi yiyelim çocuklarımızla mı ilgilenelim alışveriş mi yapalım? Kendimize ayıracağımız vaktimiz ne yazık ki kalmıyor kalamıyor. Bir süre sonra bu zaman açmazından çıkışı uyku saatimizden ödün vererek bulduğumuzu sanıyoruz. Daha az uyurum ne olacak ki? Uykusuzluk ise hem sağlığımızı etkiliyor hem de işyerindeki verimimizi dolayısıyla iş hayatı mutluluğumuzu olumsuz etkiliyor.
Ülkemizde çalışmak için, iş bulabilmek için doğduğu yerden memleketinden göç eden yüzlerce insan var. Yaşadığı yerde iş imkanı bulamadığı için büyükşehirlere göç etmek zorunda kalıyoruz. Hatta bazı iş kolları için durum o kadar vahim ki büyükşehirde yaşamasına rağmen iş bulamayan insanlar başta İstanbul olmak üzere diğer büyükşehirlere göç etmek zorunda kalıyor bırakılıyor. İstanbul'da yaşayan İzmirliler, Ankaralılar bunun güzel bir örneğidir. Bunun sonucunda göç alan büyükşehir de bu büyümeyi kaldıramıyor ve yaşanmaz hala geliyor. Bakınız: İstanbul. Plansız nüfus artışıyla birlikte trafik ve pahalılığın artmasıyla tekrar yazımızın en başına dönüyoruz.
Ülke genelinde iş imkanlarının eşit dağıtılmasını sağlamaya yönelik bir politika geliştirilmezse çok yakın bir gelecekte sanırım tüm Türkiye olarak İstanbul'da daha da zor şartlar altında çalışmaya ve yaşamaya başlayacağız.
Yazıyı oku ...
Ülkemizde çalışmak için, iş bulabilmek için doğduğu yerden memleketinden göç eden yüzlerce insan var. Yaşadığı yerde iş imkanı bulamadığı için büyükşehirlere göç etmek zorunda kalıyoruz. Hatta bazı iş kolları için durum o kadar vahim ki büyükşehirde yaşamasına rağmen iş bulamayan insanlar başta İstanbul olmak üzere diğer büyükşehirlere göç etmek zorunda kalıyor bırakılıyor. İstanbul'da yaşayan İzmirliler, Ankaralılar bunun güzel bir örneğidir. Bunun sonucunda göç alan büyükşehir de bu büyümeyi kaldıramıyor ve yaşanmaz hala geliyor. Bakınız: İstanbul. Plansız nüfus artışıyla birlikte trafik ve pahalılığın artmasıyla tekrar yazımızın en başına dönüyoruz.
Ülke genelinde iş imkanlarının eşit dağıtılmasını sağlamaya yönelik bir politika geliştirilmezse çok yakın bir gelecekte sanırım tüm Türkiye olarak İstanbul'da daha da zor şartlar altında çalışmaya ve yaşamaya başlayacağız.
22 Ocak 2016 Cuma
Hayat kolay, neden bu kadar zorlaştırıyoruz?
Jon Jandai'den hayatı neden bu kadar zorlaştırdığımızı sorgulayan bir TEDx videosu:
Yazıyı oku ...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)