İstanbul'da çalışmak aslında çalışmaya çalışmak. İstanbul'un sınırlarının ucu bucağı olmamasından dolayı iş için artık sadece karşı yakalarda çalışmıyor Gebze'ye Çatalca'ya Çerkezköy'e gidip geliyoruz. Sabah erkenden kalkıp farklı yakadaki ya da ildeki işyerinize öncelikle ulaşmaya çalışmakla başlıyor mücadelemiz. Her gün 2-3 saatimiz serviste geçiyor. Toplam fazla mesai yapmıyorsak (buraya dikkat fazla mesai yoksa diyorum :) ) en az 12 saatimiz ev dışında yani iş için geçiyor. Geriye kalan sürenin 8 saatini uykuya ayırsak 4 saat kalıyor. Bu 4 saatte yemek mi yiyelim çocuklarımızla mı ilgilenelim alışveriş mi yapalım? Kendimize ayıracağımız vaktimiz ne yazık ki kalmıyor kalamıyor. Bir süre sonra bu zaman açmazından çıkışı uyku saatimizden ödün vererek bulduğumuzu sanıyoruz. Daha az uyurum ne olacak ki? Uykusuzluk ise hem sağlığımızı etkiliyor hem de işyerindeki verimimizi dolayısıyla iş hayatı mutluluğumuzu olumsuz etkiliyor.
Ülkemizde çalışmak için, iş bulabilmek için doğduğu yerden memleketinden göç eden yüzlerce insan var. Yaşadığı yerde iş imkanı bulamadığı için büyükşehirlere göç etmek zorunda kalıyoruz. Hatta bazı iş kolları için durum o kadar vahim ki büyükşehirde yaşamasına rağmen iş bulamayan insanlar başta İstanbul olmak üzere diğer büyükşehirlere göç etmek zorunda kalıyor bırakılıyor. İstanbul'da yaşayan İzmirliler, Ankaralılar bunun güzel bir örneğidir. Bunun sonucunda göç alan büyükşehir de bu büyümeyi kaldıramıyor ve yaşanmaz hala geliyor. Bakınız: İstanbul. Plansız nüfus artışıyla birlikte trafik ve pahalılığın artmasıyla tekrar yazımızın en başına dönüyoruz.
Ülke genelinde iş imkanlarının eşit dağıtılmasını sağlamaya yönelik bir politika geliştirilmezse çok yakın bir gelecekte sanırım tüm Türkiye olarak İstanbul'da daha da zor şartlar altında çalışmaya ve yaşamaya başlayacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder